A’la Suresi 14-15
22 Kasım 2017
Hadis (Nesai)
25 Kasım 2017

BU GÜN O GÜN OLSAYDI!

Evet bu gün o gün olsaydı ne yapardınız?

Ya da ne yapmazdınız?

Bu günü diğerlerinden farklı kılmak için, bu güne dek yaptınız?

Ne yaptıysanız yaptınız aslında.

Bence önemli olan ne yapmadığınız?

Öyle ya, bu güne kadar neler yapmadık ki?

Korkulası, acınası, üzülünesi, unutulası, kahredilesi işler mi bunlar?

Yoksa sevinilesi, onur duyulası,

Mutlu olunası, coşulası, hatırlanılası işler miydi?

Eğer hatırladıklarınız içinizi ezdi ise,

Gelin sizinle koyu bir sohbete dalalım.

Dipsiz kuyularda gibi davranmanın anlamsızlığının anlamını kavrayıp,

Sarılalım sımsıkı birbirimize,

Tutalım ve kaldıralım!

Ve sonra ışıkları yakalım kardeşler.

Farz edelim ki dünya evine yeni girdik.

Karanlıktan çıkmanın tek yolunun,

Aydınlığın tuşuna basmakta olduğunu anlayalım,

Anlatalım, bıkmadan usanmadan anlatalım.

Elbette dinlemek isteyene kardeşler.

Zorbalık bizim nemize gerek.

Biz biz olalım dilimizin döndüğünce uyaralım.

Hani belki dinleyen, belki anlayan, belki anlamak isteyen olur diye.

‘Yok eğer;’Ne münasebet ben hiç pişman olacak iş yapmadım!’ diyebiliyorsanız,

Sizi gıpta ile anıp, herkese anlatalım.

Ve ‘Bunu nasıl başardığınızı bir gün sizden dinleyelim!’ diyeceğim kardeşler.

Fakat biliyor musunuz?

Pek inandırıcı gelmedi desem bana kırılmazsınız değil mi?

Hani daha önce de söylediğim gibi, ben dostum kardeşler.

Dostun dostuna faydası olabilsin diye,

Gelin biz bu dünyada, birbirimizi ‘gerçek dost’ seçelim.

Gerçek dost yalnız kendini düşünmez,

En az kendi kadar dostunu da düşünür.

Hatta dostunu, kendine önceler kardeşler.

Öyle ucuzlatmaya yahut indirime gidilmemeli böylesi kavramlarda,

Bunlar çok önemli gerçekler.

Laf değil icraat ister.

Canı cana katmak ve Canana öylece varmak için,

Terk etmeden ve darılmadan,

Küsmeden ve nefsi için kızmadan,

Onun her daim yanı başında olmak, bunun için azami gayret etmek ister.

Öyle uzak ta bir köy var tarzında, dost olunmaz!

Dostluk vefa ister, ter ister, yürek ister kardeşler.

Her şeyi yapın demeyeceğim, hakçasını yapın!

Ama lütfen siz siz olun,

Dostluğun da içini boşaltmayın kardeşler.

İçi boşaltılacak bir şey varsa o da; düşmanlık, ihanet, zulüm bohçamız olsun.

Gelin bundan böyle, ne gelin, ne de güvey olun kardeşler!

Bu düğün bizi ecele götürür.

Götürdüğü yerde de bırakır.

Sonra oracıkta, yapayalnız kalıveririz kardeşler.

Bu günden sonra düşmanı dosttan ayırt etmeyi bilelim,

Baltayı kime ve ne zaman indirdiğimize dikkat edelim.

Biraz olsun insafa gelip, ürpermeyi bilelim!

Gerçek dosta yol almakta olduğumuz şu dünyadan,

Olması gerektiği gibi göçmenin şifrelerini birlikte çözelim.

Her gün başlı başına bir değer aslında.

Üstelik kuyruksuz, diplomasız, emeksiz.

Bize bedavadan sunulmuş, binlerce değer varken hayatımızda,

Görmedim ,duymadım, bilmiyorum diyen hayvancağızı,

Taklit etmeyelim.

Bu masal eskidi kardeşler!

Modası geçeli çok oldu.

Artık modası geçmeyecek olanı seçip,

Ebediyete göçerken giyeceğimiz kefenin sıradanlığını bari hatırlayıp, kendimize gelelim.

Ve aklımızı başımıza devşirelim!

Bizler nasıl oluyor da, bize verilen onca değeri,

Bu kadar kolayca harcayıveriyoruz.

Sahi harcadığımız kim ve ne ki?

Biz ve hayat mı?

Hayatta bizi bize getiren,

Bize bizi sevdiren,

Bizden bizi kurtaran kimler ve neler desem, neleri sayabilirsiniz ki?

Allah ve İslam değil mi kardeşler?

Hadi bu kez de ‘Yok canım sen de!’ dediğinizi varsayalım.

Biraz da bunun üzerinde duralım ve konuşalım kardeşler.

Milyonda bir olasılıkta verseniz haklılığıma,

Sizden biraz zaman istiyorum.

Diyelim ki ölümü yok saydınız ya da yokmuşçasına yaşadınız.

Ölüm treni gelmeyecek ve bizi alıp götürmeyecek mi gerçekten?

Kaçış var mı yani?

Yok deseniz de demeseniz de artık ben söze giriyor,

‘Var kardeşler var!

Ölüm var!

Ama kaçış yok!’ demek istiyorum.

Sözünüzü suni falan değil, inanın hakiki balla kesiyorum.

Gayemse bir parmak bal çalıp ağzınıza gitmek olmadı hiç, bu güne dek.

Varsam varım dedim, yoksam yokum!

Bunu bu kadar net söylemesini istedim herkesin de daima.

Hem de bizzat yüzüme.

Kendimizi ya da birilerini kandırmaya ne hacet ki kardeşler?

Kanmak ta istemeyiz, kandırmakta, kandırılmakta.

Zaten kandıranın kendini kandıracağı Kuran’la sabit değil mi?

Öyle ise gelin başımızı ellerimizin arasına alalım,

Ve düşünelim , düşünelim , düşünelim kardeşler.

Öldükten sonra, hala neleri yapmış olmayı isterdik?

Öldükten sonra, kimden ya da kimlerden kaçmak isterdik?

Öldükten sonra, nerede yaşamak isterdik?

Öldükten sonra, kimi ya da kimleri görmek bile istemezdik?

Öldükten sonra, geriye gönderilsek, geridekilere en çok ne söylemek isterdik?

Öldükten sonra, geridekilere ne bırakmak isterdik?

Öldükten sonra, nasıl anılmak isterdik?

Öldükten sonra, kiminle ya da kimlerle aynı yerde olmak isterdik?

Öldükten sonra, ya rütbemizin ne olmasını isterdik?

Öldükten sonra, neleri, neden, ne için yok etmek isterdik?

Öldükten sonra, ilk ne söylemek isterdik?

Öldükten sonra değil kardeşler!

Bütün bunları ölmeden önce düşünmezsek eğer,

Yanmışız, mahvolmuşuz, bitmişiz demektir aslında.

Sizce de öyle değil mi?

Ölmeden öleceğini bilip ona uygun hareket etmeli.

Yoksa biliyor olmanın ne anlamı var ki?

Hatice Dilek Öztürk

 

Bir Cevap Yazın