Geçmişinizle Barışın
15 Aralık 2020
Rum Suresi 40.Ayet
18 Aralık 2020

Alıntıdır

PIRASA DUASI
İki binli yılların başlarıydı. Eşimle birlikte Kazakistan’ın Çimkent şehrinde önceleri göl olan, suları çekildikten sonra da halk pazarı olarak kullanılan Ozera’ya gitmiştik. Ozera Rusçada göl anlamına geliyordu. Çimkent’in en büyük pazarlarından biriydi. Kış mevsimi olduğundan pazarda sınırlı sayıda meyve ve sebze vardı.
Tezgahların üzerinde bol bol lahana, turp ve havuç göze çarpıyordu.

Kazakistan’da erkek nüfus az olduğundan tezgahtarların birçoğunda orta yaşlı Kazak veya Özbek kadınlar vardı. Biz onlara Türkçe abla manasına gelen “apay” diye hitap ederdik. Havanın soğuğu içimize işliyordu. Bu sebeple hızlıca evin ihtiyacı olan birkaç sebzeyi, gözüme kestirdiğim tezgahlardan aldım. Elimizdeki poşetlerle pazardan çıkmaya hazırlanıyorduk ki eşimin gözüne bir tezgâhın arkasında kâğıda sarılmış bir şey ilişti. Sevinçle gözlerimin içine bakarak “gördün mü pırasa” dedi. “İyi de kazaklar pırasa yemez ki dedim “Gerçekten de Kazakistan’da pırasa hiç yenilmiyordu. Neden yemediklerini sorduğumuzda bunları insanların yemediğini, hayvanlara yedirdiklerini söylüyorlardı. Biraz mahcup bir şekilde sorduğumuza soracağımıza pişman oluyorduk😊
O halde bu pırasalar buraya nereden gelmişti. Biraz daha emin olmak için tezgâhın etrafında dolanmaya başladık. Evet, gerçekten kağıtlara sarılmış uzun uzun pırasalar tezgâhın arkasında bize gülümsüyordu. Gerçi ben pırasa yemeğini pek iştahla yiyen biri değilim ama yine de bulunmayınca kıymete biniyor işte. Satıcı apaya tezgâhın arkasındaki pırasadan iki kilo vermesini söyledim. Şaşırmış bir edayla” Siz Türkler pırasa yer misiniz? “dedi. Konuşmasından tezgâhtar ablanın Kazak değil Özbek olduğunu anlamıştım. Meğer Özbekler pırasayı çok severlermiş, Kazaklar satın almadığı için de kendilerine yetecek kadar alıp eve götürüyorlarmış. Satıcı apay: “Bu satmak için değil, aslında biz bunu pazara getirmeyiz fakat Özbekistan’dan bir arkadaşım geldi. Benim için özel getirmiş “dedi. Anlaşılan elindeki pırasayı vermeye pek niyeti yoktu. Ufak bir pazarlıktan sonra apaydan iki kilo pırasa almayı başardık. Ardından bol bol da limon alıp, eldivenin içinde buz gibi olan parmaklarımızı poşetlerin arasına geçirip hızlıca evin yolunu tuttuk.

Akşam olduğunda pırasa yemeğimiz hazır olmuş, üzerine limonlar sıkılmış, masaya konulmuştu. Eşim bizimle beraber Türkiye’den gelen yan komşuya da ikram etmem için elime bir tabak pırasa yemeğini tutuşturdu. İçimden “bu kadınlar da bir acayip, pırasanın da ikramımı olurmuş” diyordum ki hanım sanki iç sesimi duymuş gibi “götür götür buralarda pırasayı özlemişlerdir” dedi. Komşunun kapısını çaldım. Arkadaşım kapıyı açtı. Ben de “Buralarda bulunmaz bilirsin, hanım pırasa yemeği yapmış, sıcak sıcak afiyetle yiyin “dedim. Anlaşılan arkadaşımın da pırasa ile pek arası yoktu ama beni kırmamak için teşekkür ederek nazikçe tabağı elimden aldı.

Hikâyenin bundan sonrasını ve beni sarsan kısmını komşumdan dinledim. Tahmin ettiğim gibi onunda pırasa ile hiç arası yokmuş. Pırasayı masanın üzerine koyup bir şeyler almak için çıkmış. Bakkaldan döndüğünde hamile eşini göz yaşları içerinde pırasa yerken görmüş. Eşi hem ağlıyor hem yemek yiyor hem de “sana şükürler olsun Allah’ım” diyormuş. Arkadaşım eşinin bu durumuna oldukça şaşarmış ve neler olup bittiğini anlamak için eşine sormuş. Nice vakit sonra kendine gelen eşi anlatmaya başlamış: “Biliyorsun hamileyim. Günlerdir canım pırasa çekiyor ve sana söyleyemiyorum. Çünkü biliyorum ki Kazakistan pazarlarında pırasa bulamayacaksın. Türkiye’den buraya pırasa istemekte çok komik olur. Onun için sustum söyleyemedim. Ama bugün sabah namazında canım o kadar çok pırasa çekti ki dayanamadım. Ellerimi açtım ve Allah’a ‘Ya Rabbi ben kimseden pırasa isteyemiyorum. Sesimi ancak sen duyarsın, derdimi ancak sen bilirsin, Eşimi de zor durumda bırakmak istemiyorum. Ne olur bana yardım et. Yalnız senden yardım isterim ’ diye dua ettim. Akşam eve geldiğimde masanın üzerinde bir tabak sıcak pırasa yemeğini hazır buldum. Rabbime ne kadar hamd etsem az.” Arkadaşım gülmüş sen de kendini Meryem (a.s) mı sandın. Komşu pişirip getirmiş, ben de masanın üzerine koymuştum demiş.

Arkadaşım gelip durumu bana anlatınca gerçekten çok etkilendim. Elbette Rabbimizin dualara icabet ettiğine inancım tamdı. Lakin bu olay benim imanımın daha da artmasına vesile olmuştu. Düşünseniz ya dünyanın bir köşesinde evinin içinde bir kadın, bütün samimiyetiyle Rabbinden çok basit bir ikram istiyor ve Rabbimiz onun arzusunu aynı gün içinde yerine getiriyor. Bizi de bu ikram için vesile kılıyor. İşte bu tür deneyimler, Rabbimizin inanan kullarına dünyadaki ikramlarıdır. Ahiretteki ikram ise kat kat fazlası olacaktır. Bu deneyimler sarsılmaz imanın enerji kaynaklarıdır. Nasipsizler ise bu deneyimlerden habersiz süslü laflarla o vadiden o vadiye dolanır dururlar.

Velhasılı kelam, bir kısım nasipsizlerin hiç pırasa duası benzeri deneyimi olmamış ki yağmur duasını idrak edebilsinler.

Bülent Uğur Koca
13.12.2020

Bir Cevap Yazın